Giray ERGİN
21.06.2015
7 Haziran seçim sonuçlarının tek parti hükümetinin kurulmasına imkân vermemesi üzerine koalisyon ihtimalleri üstüne tahmin ve tartışmalar tüm hızıyla sürüyor. Güven oylamasında oylamaya katılanların salt çoğunluğunun onayını almak ve aynı zamanda olası bir gensoru oylamasında 276 muhalif oyun bulunmasına set çekmek amacıyla parlamento çoğunluğuna dayalı bir hükümet oluşturabilmek için mevcut meclis aritmetiğine göre ya bir koalisyon hükümeti kurulacak ya da dışarıdan destekli bir azınlık hükümeti. Bu iki ihtimal gerçekleşmediği takdirde de meclis başkanlık divanı oluşturulduktan sonra 45 günlük sürenin dolmasını müteakip cumhurbaşkanının meclis seçimlerini yenileme yetkisini kullanması da son bir ihtimal olarak karşımıza çıkıyor.
Yaklaşık 13 yıldır tek parti hükümetiyle yönetilen ve koalisyon oluşumlarına bir süredir ara vermiş olan Türkiye için bu, yeni bir dönemin işareti demek. Neticede, tek bir partinin mecliste çoğunluğu sağlamasının getirdiği hükümet kurma kolaylığı bu süreçte mevcut değil. Yukarıdaki paragrafta değindiğimiz çoğunluğu sağlamak üzere sıkı bir pazarlıklar yapılması gerekiyor ve ilk etapta da hangi sonucun çıkacağı şimdiden henüz belli değil. Hatta bir hükümet kurulup kurulmayacağı bile belli değil.
İşte parlamenter sistemin en temel sorunu da burada karşımıza çıkıyor. Hangi hükümetin kurulacağının bilinmemesini bırakın, hükümetin kurulup kurulmayacağını bile bilemiyorsunuz. Başkanlık sistemindeki gibi, nihayetinde birinin seçilip, hükümeti kuracağına dair kesin kanaat burada geçerli değil zira her hâlükârda birinin seçilme durumundan ziyade kurulan hükümetin bir çoğunluğa dayanması mecburiyeti söz konusu ve o mecburiyet de her hâlükârda yerine getirilemeyebiliyor.
Bundan önceki “AKP’nin Başkanlık Sistemi Önerisi” yazımızda[1], bu önerinin temel savunucusu Erdoğan’ın parlamenter sistem yerine başkanlık sisteminin getirilmesi gerektiği iddiasının arkasında parlamenter sistemin bu sorunlarına atıfta bulunduğunu belirtmiş ama bu sorunların yine parlamenter sistem içerisinde çözülebileceğini ve hatta bu yönde, “Başkanlık Sistemi”[2] adlı yazımızda da bir önerimizin bulunduğunu yazmıştık. Dilerseniz önerimize geçmeden önce, hükümetin kurulmasına ilişkin olarak anayasamızdaki mevcut sistemi bir hatırlayalım:
Anayasamıza göre, hükümetin kurulması ve göreve devamı sürecinde;
- Meclisin açılmasını müteakip, cumhurbaşkanının bir milletvekilini görevlendirmesi, (teammül gereği bu parlamentoda en çok milletvekiline sahip partinin genel başkanı olur)
- Görevlendirilen kişi tarafından kurulan hükümetin cumhurbaşkanı tarafından onaylanması,
- Hükümet onaylandıktan sonra en geç bir hafta içinde hükümet programının meclis genel kurulunda başbakan tarafından okunması,
- Program okunduktan iki tam gün geçtikten sonra güvenoyu görüşmelerine başlanması,
- Güvenoyu görüşmeleri tamamlandıktan bir tam gün geçtikten sonra güvenoylaması yapılması
gerekmektedir.
Hükümet güvenoyu alamazsa istifa eder ve yeni bir hükümet kurma süreci başlar. Meclis başkanlık divanı oluştuktan sonra 45 gün içerisinde güvenoyu alabilecek bir hükümet kurulmazsa Cumhurbaşkanı Meclis Başkanına danışarak meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. Bu durumda Bakanlar Kurulu çekilir ve Cumhurbaşkanı geçici Bakanlar Kurulunu kurmak üzere bir Başbakan atar. Geçici Bakanlar Kuruluna, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları Türkiye Büyük Millet Meclisindeki veya Meclis dışındaki bağımsızlardan olmak üzere, siyasî parti gruplarından, oranlarına göre üye alınır. Siyasî parti gruplarından alınacak üye sayısını Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tespit ederek Başbakana bildirir. Teklif edilen bakanlığı kabul etmeyen veya sonradan çekilen partililer yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar atanır. Geçici Bakanlar Kurulu, yenilenme kararının Resmî Gazetede ilânından itibaren beş gün içinde kurulur. Geçici bakanlar kurulu için güvenoyuna başvurulmaz.
Bizim önerimiz ise başbakan olacak kişiyi seçme yetkisini meclise verecek anayasal düzenlemenin yapılması şeklinde. Bunu madde madde detaylandırarak sıralarsak;
- Parlamentonun; meclis başkanını veya bir önceki sistemde cumhurbaşkanını seçtiği gibi başbakanı da seçmesi,
- İlk turda salt çoğunluk yani 276 oy aranması ve hiçbir aday bu oya ulaşamazsa en fazla oy alan iki aday arasında ikinci bir tur yapılması,
- İkinci turda en fazla oy alan adayın başbakan seçilerek cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilmesi,
- Kurulan hükümetin cumhurbaşkanı tarafından onaylanması (ve ayrıca güvenoylaması yapılmaması)
- Güvensizlik oyuyla yani gensoruyla düşürüldüğünde ise cumhurbaşkanı tarafından seçimlerin yenilenmesi,
aşamalarından geçecek bir mekanizma; hükümet kuruluşu esnasında oluşacak tıkanıklıkların önlenmesi açısından etkin bir çözüm olarak düşünülebilir. Bu sürece ilaveten; Almanya ya da İspanya parlamentarizminde olduğu gibi yapıcı güvensizlik oyu (constructive vote of no-confidence) mekanizması da kurulabilir. Yani hükümetin ancak başka bir başbakan adayı bulunduğunda düşürülmesi gibi. Böyle bir hüküm konarsa hükümetin bozulması daha da zorlaşacaktır. Hükümetin herhangi bir nedenle istifası söz konusu olduğunda da yeni hükümetin kurulması için yine aynı mekanizma işleyecektir.
Kısmen Japonya ve Almanya’da görülen, başbakanın meclis tarafından seçilmesi modelinin biraz daha geliştirilmesi de mümkün. Başbakanlığa aday olan kişinin bakanlar kurulu listesi ve hükümet programı da hazır olabilir. Böylelikle seçim gerçekleştiğinde bakanlar kurulu listesi de seçilmiş olur ve seçimden sonra başbakan cumhurbaşkanına çıkıp, listesini onaylattıktan sonra hükümet resmen göreve başlar. Böylece, hem başbakan seçilen kişinin hükümet kuruluşu için ayrıca bir çaba sergilemesine gerek kalmaz hem de seçim esnasında onu destekleyen diğer partilerin talepleri baştan karşılanmış olarak, hükümetin daha sonra kurulması sürecinde meydana gelebilecek tereddütler engellenmiş olur. (Listesiz ve programsız bir seçim söz konusu olduğunda, seçilmesi için oy verdikleri başbakan adayının daha sonraki hükümet kurma sürecinde istediklerini vermeme ihtimali her zaman vardır.) Hükümetin kurulmasının daha net bir takvime bağlanması nedeniyle de belirsizlik son bulacaktır. Gensoru teklifi verildiğinde, bir başbakan ve bakanlar kurulu listesi zorunluluğu hükme bağlanırsa da hükümetin düşmesi zorlaşmış olur. Bir bakanın istifası ya da azli söz konusu olduğunda ise başbakanın teklif ettiği bakanın cumhurbaşkanı tarafından atanmasıyla bu yeni bakan da göreve başlayabilecektir.
Anayasamızda bakanlar kurulu hem müştereken hem de münferiden sorumludur. Yani başbakanın yanı sıra herhangi bir bakan hakkında da gensoru verilebilmektedir. Önerdiğimiz modelde hükümetin kolayca seçilmesi ve düşürülmesinin zorlaştırılması noktasından hareket ediyoruz. Herhangi bir bakanın münferiden düşürülmesini engellemek için de bakanın meclise değil sadece başbakana karşı siyaseten sorumlu olduğu yani meclis tarafından değil sadece başbakan tarafından görevden alınabileceği hükmünün getirilmesi yeterli. Tıpkı Almanya anayasasında olduğu gibi.
Bununla birlikte, modelimizde hükümet ile meclis arasındaki ilişkinin daha kolay hale getirilmesi siyasi sorumluluk alanlarıyla sınırlı. Hukuki sorumluluk gerektiren durumlarda yani meclis soruşturması açılması söz konusu olduğunda mevcut sistemin yani 276 modelinin devamından yanayız. Görevle ilgili olarak yasalara aykırı yapılan bir fiilin takibi ve yargıya intikali meclis çoğunluğunun yetkisinde olmalıdır.
Tabii başbakanın meclis tarafından seçilmesi modelinin özü meclis çoğunluğunu yakalamaktan ziyade mecliste en fazla oyu alma esasına dayalı. Eşitlik olması durumunda turlara devam edilebilir, yine eşitlik bozulmazsa cumhurbaşkanı tarafından seçimler yenilenebilir ama bu çok küçük bir ihtimal. Netice itibariyle bir hükümetin kurulması her şekilde mümkün. Temsil kabiliyetinin etkin bir biçimde yer aldığı nispi temsil modellerinde, hatta milli bakiye sisteminde bile ortaya rahatlıkla bir hükümet çıkacağı için anayasamızdaki meşhur "temsilde adalet, yönetimde istikrar," hükmü ziyadesiyle yerine getirilmiş olacaktır.
7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan meclis aritmetiğinden hareket edip, bir örnekleme yaparsak daha açıklayıcı olacaktır muhtemelen:
YSK’nın açıkladığı kesin sonuçlara göre AKP:258, CHP: 132, MHP: 80 ve HDP: 80 milletvekili kazanmış durumda. Yemin töreninin gerçekleşeceği 23 Haziran gününden 5 gün sonra Meclis Başkanlığı seçimi yapılacak. Bu seçimden bir hafta sonra yani 5 Temmuz’da başbakanlık seçimleri yapılsın diyelim. İlk tura her parti kendi adayıyla çıkarsa, ikinci tura AKP ve CHP adayı kalır. Bu durumda her iki parti ikinci turda seçilmek için diğer partilerden oy aramaya başlar. Diyelim ki bulamadılar. Bir hafta sonra yapılacak ikinci turda her iki parti ilk turdaki oyların aynısını alsa da AKP adayı başbakan seçilir. Seçilen isterse azınlık hükümeti kurar, isterse koalisyon. Kendisine oy vermeyen partilerle de temas kurabilir. Bir güvenoyu zorluğu olmadığı için eli rahat olur. Güvensizlik oyu yani gensoruyla düşürülme durumu söz konusu olduğunda da yukarıda da değindiğimiz gibi ya seçimlerin yenilenmesi ya da yeni bir başbakan bulunması zorunluğu olacağı için düşürülmek kolay olmayacaktır. Başbakanlık seçimine bakanlar kurulu listesiyle gidilmesi seçeneği uygulandığında ise zaten azınlık hükümeti mi yoksa koalisyon hükümeti mi kurulacağı baştan belli olacaktır. Yine bu modelde hükümet düşürürken de bir başbakan ve listesi zorunluğu olacağı için bir hükümet krizi yaşanmayacaktır. Dolayısıyla şimdi çok tartışılan AKP- MHP mi olsun yoksa AKP dışındaki partiler bir koalisyon mu yoksa azınlık hükümeti mi kursun şeklindeki konular çok daha kolay çözüme kavuşacak, partiler bir tercih yapmak durumunda kalacaktır. Yine bu aritmetikte kurulacak hükümetin AKP öncülüğünde mi yoksa CHP öncülüğünde mi olacağı çok net bir şekilde anlaşılacaktır. Mesela CHP-HDP ile beraber bir işbirliğine sıcak bakmayan MHP, AKP’ye destek olmasa da tek başına bir AKP hükümetine yol açmış olacaktır. (Böyle bir denklemde AKP:258, CHP-HDP: 212 olacak, ikinci turda aynı sonuç alınsa bile AKP’nin tek partiden müteşekkil bir azınlık hükümeti kurulmuş olacaktır. MHP böyle bir durumla karşılaşmak istemiyorsa iki yönelimden birini tercih etmek zorunda kalacaktır. Kendi öncülüklerinde hükümet listesi hazırlayan başbakan adayları da kanun çıkarmalarını sağlayacak meclis çoğunluğunu garantilemek için MHP’yi kendi taraflarına çekmeye çalışacaktır.)
Bu model aslında yürütmeyle yasamayı biraz daha birbirinden ayırmayı öngörmektedir. Bizim sistemimizde hükümetin kurulması da bozulması da belli bir meclis çoğunluğuna dayandığı için yürütme ile yasama çok fazla iç içe geçmektedir. Hatta bütçe oylamasında ret çıktığında hükümet istifa etmek zorunda kalmaktadır. Çoğunluk yerine daha fazla oy alma esası kabul edildiğinde, seçilen hükümet mecliste çoğunluğu sağlamasa bile hükümet işleyişine devam edecek, geri kalan çoğunluk da dilerse yasama faaliyetinde etkin olabilecek, üzerinde mutabık kaldığı kanunu çıkarabilecektir. Ayrıca bu model çoğunluk hükümetinin kurulmasına da engel değildir. Güven oylaması sorunu olmadığı için hareket alanı daha geniş olan başbakan, mecliste kanunları hükümetin iradesi yönünde çıkarılmasını sağlayacak bir ortak arayışına girebilir ve nitekim tercihi de öyle olacaktır. Dilerse görev sırasında da bir koalisyon ortağı alabilecektir. Buradaki kritik husus bütçe oylaması meselesidir. Bütçe hükümetin harcamalarını içeren bir konu olduğu ve meclisten geçmediği takdirde hükümetin işleyişinde problem olacağı için bütçe reddedildiğinde hükümetin istifası bir teammüldür. Bizim modelimizde de bu teammül korunsa bile, istifayı müteakip hükümet kurma süreci daha etkin ve kolay esaslara bağlandığı için bir hükümet krizi çıkmayacaktır. Benzer bir durum başkanlık sisteminde de geçerlidir ve başkanın kanun teklif etme yetkisi bile olmadığı için bütçe karşıtı bir çoğunluk oluştuğunda bunu aksi yönde ikna etmesi zor olmaktadır. Ancak bizim önerdiğimiz model meclis içinden bir hükümet kurulumunu öngördüğü için başbakan ve hükümet üyelerinin parlamentoyu ikna yönündeki hareket kabiliyeti daha geniş olacaktır. Eğer bu noktada da bir sorun yaşanacağı düşünülüyorsa, bütçenin reddedilmesi nedeniyle seçime gidilmesi zorunluluğu da anayasaya eklenebilir. Çoğunluk seçimi istemiyorsa, hükümetin bütçesini engellemekten vazgeçecektir. Bütçenin reddi gibi ihtimaller de böylece daha rahat ortadan kaldırılabilecektir.
Seçime karar verilmesi konusu da aslında bizdeki parlamenter sistem uygulamasının eksikliklerinden biridir. Klasik parlamenter sistemde meclisi feshetme yetkisi başbakanın teklifiyle devlet başkanı (kral, kraliçe veya cumhurbaşkanına) aittir. Bizim anayasamızda ise bu yetki meclistedir ve bu durum parlamenter sistemdeki karşılıklı güç ve denge anlayışına aykırıdır. Daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi, karşılıklı bağımlılık ilkesi üzerine kurulu parlamenter sistemde meclis, hükümeti görevden alabilmekte, hükümet de bunun karşılığında devlet başkanından seçimleri yenilemesini talep edebilmektedir. Böylece keyfi gensoruların ve hükümet krizlerinin önüne geçilmektedir. Türkiye’de ise her iki yetki meclise aittir ve bu parlamenter sistemin doğasıyla uyumlu değildir. Başka bir deyişle, hükümeti görevden alan çoğunluğun seçimlere gidilmesini engelleme ihtimali de bulunduğundan dolayı ülke hem hükümetsiz kalacak hem de tıkanıklığı aşacak seçim çözümünden uzak olunacaktır. 1961 anayasasında mevcut olan bu sorun 1982 anayasasında, hükümet kurulmadığında resen seçimleri yenileme yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesiyle aşılmaya çalışılmış olsa da, bizim önerdiğimiz modelde (eşit oy hariç) hükümetin kurulmama ihtimali olmadığı için seçimleri yenileme yetkisinin başbakanın teklifine istinaden cumhurbaşkanında olmasını öneriyoruz. Böylece parlamenter sistemin bir gereği yerine getirilmiş olacaktır. Yukarıdaki satırlarda değindiğimiz gibi, eşit oy ya da yeni bir başbakan alternatifi seçeneğinin olmadığı bir gensoru sürecinde de cumhurbaşkanına resen seçime götürme yetkisi verilerek tıkanıklık aşılabilir.
Sonuç olarak, hükümet kurulmasını kolaylaştırıcı çözümleri parlamenter sistemde de bulmak mümkün. Başkanlık sistemi gibi radikal değişikliklere de gitmek gerekmiyor. Mecliste çoğunluğu sağlayabilmek güzel ama sağlanamıyorsa da niçin hükümet kurulması engellensin? Yürütmeyle yasama ayrı erklerse birbirlerinin hareket alanlarını daraltmalarına gerek yok. Yürütme en radikal nispi sistem modelinde bile seçilsin ve işlevini yapsın. Meclisin etkinliği de bundan zarar görmez. Neticede başbakanı seçiyor ve o çok sevdiği çoğunluğu bulursa düşürüp ayrı bir hükümetin kurulmasına imkân da sağlayabiliyor. Hükümetin arkasında çoğunluk yoksa da karşısındaki çoğunluk, üzerinde mutabık kaldığı kanunları çıkarabiliyor. Çoğunluğun bulunmasının arzu edilmesine itirazımız yok yeter ki o arzu yapıcı olsun, yıkıcı olmasın.
[1] http://www.bilimar.com/tr/hukumet-ve-siyaset/124-hukumet-ve-siyaset/185-akpnn-bakanlik-sstem-oeners.html
[2] http://www.bilimar.com/tr/hukumet-ve-siyaset/secimler-ve-secim-kanunu/108-baskanlik-sistemi.html