Bilimar

Hakkımızda

Bilimsel Araştırmalar ve Stratejik Analizler Merkezi (Bilimar), Türkiye’nin karşılaştığı; siyasi, sosyal, ekonomik Devamı...

HİZMETLERİMİZ

Günlük siyasi ve sosyal gelişmelerin yanı sıra orta ve uzun vadeli yaklaşım gerektiren konularla ilgili kapsamlı Devamı...

VİZYON

Türk bilim hayatına özellikle sosyal bilimler alanında katkıda bulunmak, Türkiye'nin bilimsel çalışmalarda Devamı...

HEDEFLER

1 Haziran 2012 yılında kurulan merkezin ağırlıklı olarak hedefi; uygulanan ya da uygulanması gereken Devamı...

OSMAN ALTUĞ BİLİMAR'DA

 

 

BİLİMAR’ın düzenlediği seminerlerin bu haftaki konuğu ekonomi uzmanı Prof. Dr. Osman Altuğ oldu. 14 Ocak 2014 tarihinde Troya Hotel'de gerçekleştirilen seminerde, Türkiye Ekonomisi'nin 12 yıllık genel değerlendirilmesi ve bu ekonomiyi oluşturan durumlar tarihsel perspektifle konuğumuz tarafından ele alındı.

 

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin son 12 yıllık ekonomisini anlamak için ilk önce Türkiye'de ekonominin genel durumuna bakmak gerek, diyerek konuşmasına başlayan Osman Altuğ, çok gerilere gitmeden mevcut iktidardan önce nasıl bir ekonomi politikası izlenmiş genel itibariyle bunlardan bahsetti.

24 Ocak kararlarıyla Türkiye ekonomisinin temel paradigmasının değişmesi yani o güne kadar uygulanan dışa kapalı devletçi politikalardan vazgeçilmesi; yabancı sermaye girişinin kolaylaştırılması ve yabancı sermayeye yönelik teşvik edici uygulamaların hayata geçirilmesi ve Türk insanına iş bulma görevinin özel sektöre verildiği açıklamasında bulunan Altuğ, bunun önündeki engellerin kaldırılabilmesi için iki ayak olduğu üzerinde durmuştur. Altuğ'a göre ilk ayak; müteşebbisi serbest bırakmak, ikinci ayak ise; tüketici ve kamu çıkarlarını korumak maksadıyla kontrolü elden bırakmamak. Türkiye'de o dönemde söz edilen ikinci ayağın olmaması durumunun kamu finansmanının borçlanmasına sebep olacağına değinen Altuğ, bu durumun zincirleme bir kaosa sürüklenmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Yani sırasıyla; borçlanmalar faizi artırır, faiz enflasyonu, enflasyon paradaki sıfırları, ve en nihayetinde ise ekonomik bozulma yeni rejim arayışlarına sebep olur, yorumunda bulundu. Ayrıca Altuğ, Türkiye'nin 24 Ocak 1980 Kararları akabinde gerçekleşen 12 Eylül 1980 darbesinin bu süreci özetleyen bir örnek olduğundan bahsetti.

Yeni kontrol mekanizmalarının yeterli olmaması Türk ekonomisini borçlanmaya sevk etmiştir, yorumunda bulunan Altuğ burada önemli bir noktaya dikkat çekmiştir: kayıt dışı ekonomi ve bundan nemalananlar. ''Borcu parası olanlar verir ancak bu parası olanlar kimdir?''. Türkiye'de işte bu noktada 'mafya( kara para)' diye adlandırılan örgütlerin devreye girdiğinden söz eden Altuğ; hamiline düzenlenen ve yüksek faizli verilen borçlar olduğunu ve bu durumda bu borç para verenlerin ülke siyasetinde etkin olma çabasına girdiklerine değindi. Borcu verenlerin; ''Kamunun finansmanını biz yapıyorsak, siyasetin finansmanını da biz yaparız'' düşüncesinde olduklarını ve bunun sonucunda ülkede durumun, Atatürk'ün; '' Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.'' sözüne atıfta bulunarak '' Hakimiyet kayıtsız şartsız borç vericilerindir.'' şeklinde olduğunu savundu.

''Servet nedir? Üretilen değer mi yoksa ganimet mi?'' sorusuyla konuşmasına devam eden Osman Altuğ, Türkiye'de bu sorunun cevabının 'ganimet' olduğunu söyledi. Altuğ, Türkiye'de bu yapıyı muhafaza eden iki güçten bahsetti: asker ve mafya. Her ikisinin de ganimete ulaşma çabası içerisinde olup devamlı birbirleriyle çatışma halinde olduklarını, kazananın ise değişkenlik gösterdiğini ifade etti. Türkiye'deki demokrasiyi: '' Bu demokrasi parası olanların demokrasisidir; parası olanlara çalışır. Buna da literatürde ''parakrasi' denir'' şeklinde yorumlayan Altuğ, ''bu devlet kimin devleti?'', diyerek mevcut durumun vahametini özetledi. Tüm sorunun mevcut olan ikili ekonomiden kaynaklandığını, yani kanunlara itaat edenlerin ekonomisinin yanında bir de kayıt dışı ekonominin yer alması ve hükümetin bu ikisini yönetmek durumunda kalması olarak niteleyen Altuğ, bir ülkede iki ekonomi varsa iki devlet vardır ve bu durumda 'siyasetin finansmanına yasal düzenleme getirmek' zorlaşır yorumunu yaptı. Türkiye'de hakim olan bu iki örgütlenmenin yanına herhangi bir örgütlü oluşumun gelmesinin ülkede ortalığın karışmasına sebep olacağını ve mevcut iki örgütlenmenin zamanında bunu engellemek için bazı yollara başvurduğunu, bu üçüncü oluşumun ise işçi örgütlenmesi olduğuna dikkat çekti. Bu güçlerin işçilerin örgütlenmesini engellemek için 'organize sanayi bölgeleri' kurarak işçileri patron yaparak, işletmeleri küçültmüş olduğundan bahsetti ve bu şekilde örgütlenmeleri engellediğini savundu. Osman Altuğ konuşmasına, devletin seni gelir yönünden vatandaş olarak görüp gider yönünden görmediğini ve 1950'li yıllardan beri ülkede iki ekonominin bulunması ve hakim iki güç olmasının 'anarşi' den başka bir şey olmadığını belirterek devam etti.

1996 yılında Refahyol Hükümeti'ne danışmanlık yaptığı yıllardaki faaliyetlerinden de söz eden Altuğ, halk arasında '' Havuz Sistemi '' olarak bilinen '' Kamu Tek Hesabı'' programıyla %135 olan faiz oranlarının % 70'lere düşürüldüğünü anlattı. Elde edilen tasarruflarla çeşitli zam ve iyileştirmeler yapılarak ülkede talep artışı sağlandığına değindi. Bu dönemde 'ganimet' ten nemalananların, Almanya'daki Yeşil sermayenin, bedelsiz taleple birlikte otomotiv sanayinin ayağına basılması ve akabinde İsrail Serbest Ticaret Anlaşması'nın uygulamaya sokulmasıyla Türkiye'nin uluslararası pazara açılmasının, 28 Şubat sürecine girilmesinde büyük rol oynadığından bahseden Altuğ,  28 Şubat'ın temel nedeninin ''komisyon, ihale'' ayağına basılması olduğu yani askeri değil parasal bir darbe olduğunu, tüm bu yaşananların sonucunda ise; artan işsizlik, memnuniyetsizlik ve iç borçlanmaların ülkeyi 2001 Ekonomik Kriz'yle karşı karşıya bıraktığını söyledi. 2001 yılında ekonomik krizle karşılaşan Türkiye'nin Kemal Derviş'in açıkladığı, IMF'yle imzalanan "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" ile tabir-i caizse 'Türkiye'ye 'deli gömleği' giydirilmesinden söz eden Altuğ, bu programla üretimdeki düşüşün denetim altına alınması, düşük kur yüksek faiz sistemiyle ithalata olan talebin artırılması gibi hedefleri bulunduğunu söyledi. Konuğumuz Osman Altuğ, iktidara gelmeden önce programın kaldırılması gerektiğini savunan AKP hükümetinin, iktidara geldikten sonra programı devam ettirmesinin sonucunda ''çanlar şimdi bizim için çaldı'' yorumunda bulundu. Türkiye'deki genel duruma bakıldığında kayıt dışı ekonominin olması sebebiyle hiçbir zaman gerçek ekonomik verilere ulaşılamayacağını, büyüyen ekonominin yanı sıra büyüyen bir borçlanma olduğuna da dikkat çekti.

Seminerin ikinci bölümünde ise katılımcıların sorularını yanıtlayan Osman Altuğ, mevcut sistemin tamamen reddedilmesi gerektiğini, yeniden yapılanma sürecine bir an önce girilmesi gerektiğini, fikir babası olduğu  ''Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS)'' projesinde ifade etmiş olduğu; 'herkese kimlik numarası' fikrinin mevcut hükümet tarafından numaradan öteye geçemediğini, herkesin gelir vergisi mükellefi yapılamadığını ve yapılması gerektiğini, kayıt dışı ekonomide yine bu dönemde artışlar olduğunu bunun ise banknot kupürünün büyüklüğüyle doğru orantılı olduğunu, paranın değerini belirleyen en önemli unsurun ise üretim gücü olduğunu dile getirdi. Siyasetin sanal bir pazarlama olduğundan, ürünler oluşturup bunların satılması gerektiğinden bahseden Altuğ, eğitimin üretim için olması gerektiğini vurguladı. Son olarak; ''Kişileri konuşmak cehalettir, olayları konuşmak yarı cehalettir, işi konuşmak erginliktir.'' diyen Osman Altuğ her zaman işi konuşmamız gerektiğini hatırlatarak konuşmasını tamamladı.

BİLİMAR olarak başta sayın konuğumuz Osman Altuğ'a, seminerin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese ve tüm katılımcılarımıza teşekkürlerimizi sunarız.

Yorum göndermek için lütfen giriş yapın.