Giray ERGİN
28.3.2014
Önümüzdeki Pazar günü yerel seçimler için sandık başına gidiyoruz. Seçim kampanyaları, karşılıklı atışmalar, iktidarın, muhalefetin performansının değerlendirilmesi son sürat devam ediyor. AKP’nin icraatları, muhalefet partilerinin alternatif oluşturamadığı, AKP’ye oy verenler cahil, CHP hala seçkinci vs. gibi iddialar da bir yandan yüksek sesle dillendiriliyor.
AKP ile CHP arasındaki siyasi farklılıklar, alınan pozisyonlar, hükümetin icraatlarının siyasi açıdan değerlendirilmesi belki 17 Aralık öncesinde bir anlam ifade ediyordu ama şimdi durum farklı. Artık karşımızda kendini kurtarmak için idari, hukuki tüm kanalları zorlayan, zorlarken de bunları hallaç pamuğu gibi atan bir iktidardan bahsediyoruz. İcraatı çok şahane olsa da, seçimden yüzde yüz alsa da bir anlamı yok çünkü oyunun kuralları bozuldu artık. İcraat karşılaştırması siyasi sorumlulukla ilgili bir durumdur. Seçimler de bunun yansımasıdır. Ama hukuki sorumluluk bundan bağımsız bir kavramdır. O sorumluluğun ihlali bir yaptırıma tabi tutulamıyorsa, seçim sonucunu bunun yaptırımı olarak görmek demokrasinin en temel kurallarına aykırıdır. Yürütme ile yargı ters düşmüş olabilir. Yargı toptan yürütmeyi hedef de almış olabilir. Ama hem temel demokratik anlayışta hem de bizim anayasamızda bunun dengeleri mevcuttur. İktidar üyelerinin hukuki soruşturmaya tabi tutulmasında meclis onayının alınması zorunluluğu gibi. Dolayısıyla Başbakan ve yandaşlarının 2012'deki MİT krizinden bu yana önlem almasaydık Başbakanı da tutuklayacaklardı gibi saçma iddiaların bir yasal dayanağı yok. Mecliste çoğunluğun varsa sana hiçbir şey yapamazlar çünkü. Ancak 17 Aralık'tan sonraki süreç yürütme ile yargı arasındaki denge mekanizmasını aşan unsurlar içeriyor. Bir kere yargının doğrudan hedef aldığı kişiler bakanlar değil çocuklarıydı. Yani herhangi bir dokunulmazlığı olmayan kişiler. Bu durumda tabi yapılması gereken bakanların istifasıydı ki oldu ama ne zaman? Emniyet'i hallaç pamuğu gibi atıp, savcılarla ilgili yönetmeliği değiştirdikten sonra. Danıştay bunu iptal etmiş olsa da iş işten geçmişti artık. (bkz. 25 Aralık soruşturmasının engellenmesi) Ondan sonra anayasaya aykırı olduğu açık olan bir HSYK düzenlemesiyle de bu kurumu ele geçirdiler. AYM henüz bir karar vermedi ama iptal kararı çıksa da alınan kararlar geri yürümüyor maalesef.
Şimdi böyle bir ortamda AKP'nin icraatı iyiydi ya da kötüydü, çok muhafazakarlar ya da muhafazakar tabii onun siyasi duruşu bu, ona oy verenler aptal diğerleri akıllı diye tartışmanın bir anlamı yok. Kuralın kalmadığı bir oyundan bir sonuç çıkmaz. Burada verilmesi gereken karar artık hukukun işletilmesinin yolunun açılmasında yatıyor. Bu da sorumlu iktidarın hukuken hesap vermesini gerektiriyor. Ama bunun için de parlamentodaki çoğunluğunun artık kalmaması lazım. Tabii bu seçimler bunu sağlayacak bir mekanizma içermiyor. Önümüzde bir cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler var. Parlamento kombinezonu da ancak bu son ifade ettiğim seçimde değişebiliyor. Zaten iktidar da bu seçimi adeta bir referanduma çevirdiğine göre “Sarıgül iyi belediye başkanı olur mu olmaz mı”yı tartışmaktan ziyade, önümüzdeki yerel seçimi, genel seçimlerde parlamento aritmetiğinin değişmesini sağlamaya giden yolun bir adımı görerek pozisyon almakta fayda var. Sorun artık Türk demokrasisinin ve Türk politik kurumlarının beka sorunu haline geldi ne yazık ki.