Bilimar

Hakkımızda

Bilimsel Araştırmalar ve Stratejik Analizler Merkezi (Bilimar), Türkiye’nin karşılaştığı; siyasi, sosyal, ekonomik Devamı...

HİZMETLERİMİZ

Günlük siyasi ve sosyal gelişmelerin yanı sıra orta ve uzun vadeli yaklaşım gerektiren konularla ilgili kapsamlı Devamı...

VİZYON

Türk bilim hayatına özellikle sosyal bilimler alanında katkıda bulunmak, Türkiye'nin bilimsel çalışmalarda Devamı...

HEDEFLER

1 Haziran 2012 yılında kurulan merkezin ağırlıklı olarak hedefi; uygulanan ya da uygulanması gereken Devamı...

NİLÜFER NARLI BİLİMAR'DAYDI

BİLMAR-Bilimsel Araştırmalar ve Stratejik Analizler Merkezi'nin bu ayki konuğu, Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer NARLI oldu.

11 Şubat 2014 tarihinde Troya Otelde gerçekleşen seminerde, Askeri Vesayet - Sivil Vesayet İlişkisi ve Hükümetin İcraatları Prof. Dr. Nilüfer NARLI tarafından değerlendirildi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. NARLI, konuşmasına, AKP Hükümeti'nin 2002 yılından başlayan ve günümüze gelen icraatlarını ifade ederek başladı.

AKP Hükümeti'nin icraatlarına bakıldığında, 2002'den 2005'e kadar Avrupa Birliği odaklı çalışmalar sürdürmüş olduğuna, fakat 2007 yılından sonra kırılmaların başladığını, daha önce AKP'nin dile getirmediği İmam Hatip Liseleri konularının, başörtüsü durumunun AKP'nin gündeminde konuşulmaya başlandığını belirten Prof. Dr. NARLI, konuşmasına 2009 Yerel Seçimlerin önemiyle devam etti. Buna göre, AKP'nin 2009 yılında yüksek oranda oy alması, AKP'yi önemli bir dönüm noktasına getirdiğini belirtti. 2009 yılında Dışişleri Bakanı Ahmet DAVUTOĞLU' nun Bosna' da yaptığı konuşmasında, '' Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlarda başarılı bir dönem sergilediğini" belirtmesi ve Türkiye'nin bunu yeniden başarabilir'' ifadesi, 2009 - 2011 yılları arasında Avrupa Birliği ile ilişkilerin giderek uzaklaşmaya başladığının bir belirtisi olduğunu anlatan Prof. Dr. NARLI, 2011'den sonra dini konulara, dini referanslara AKP politikasında daha fazla şahit olduğumuza dikkat çekti. Prof. Dr. NARLI' nın verilerine göre; 2005 yılında AKP icraatlarının % 50 - % 65'i Avrupa Birliğine uyumla ilgili. 2002 - 2005 yılları arasında Avrupa Birliği odaklı inanılmaz düzenlemeler yapılıyor. Bu düzenlemeler; ekonomi alanında, kadın haklarının iyileştirilmesi, Türkiye'nin Laik Anayasasında düzenlemeler adı altında gerçekleşiyor. Prof. Dr. NARLI açıklamalarını şöyle sürdürdü: AKP seçmenlerinin ilk yıllarda % 32'lik bir kesimi Avrupa Birliğine girmeye destek verirken, 2008 Nisan ayında % 41'lik müthiş bir yükselişin varlığı ortaya çıkıyor. Ekonomi alanında, kadın haklarının savunulmasında, başbakanın ''Algı Yönetiminde '' dramatik yükseliş göstermesi etkili oluyor. Başbakan '' Milli Görüş gömleğini çıkardık '' dese de, Nilüfer Narlı, AKP bünyesinde ''Milli Görüş'' düşüncesini yürüten grubun da mevcut olduğunun altını çiziyor.

 

ANAP-DSP-MHP koalisyonunda; 1999 yılında Avrupa Birliği adaylığı sürecinde önemli bir dönemeçti. Prof. Dr. NARLI araştırmalarında, 2002- 2005 arasında asker - sivil ilişkilerinde, sivil yönetimin etkisinin artırlmaya başlandığını ifade etti. Anayasadaki 118 inci madde değiştirilerek ''Milli Güvenlik Kurulu'' Bakanlar kuruluna bağlanmıştı. Türkiye'de sivil parlamentonun var olduğunu ama Milli Güvenlik Kurulunda konuşulanlarda askeri gücün etkinliği, bakanlar kurulunda da askeri vesayetin etkili olduğunu işaret eden NARLI, parlamentonun demokratik sistemde askeri işleri denetlemesi gerektiğini, böyle göründüğünü ama icraatlarda yapılmadığını işaret etti ve başka örneklerle açıklamasını sürdürdü. Sayıştay harcamaları denetlenmeliydi ama 2008'e kadar bunun denetlenmediği, Genel Kurmay 'ın raporlarının hazırlandığı ve mecliste üstünde fazla konuşulmadan MSB bütçesinin meclisten kabul oyu aldığı Prof. Dr. NARLI tarafından belirtildi. YÖK gibi kurumlarda askeri üyelerin görüldüğünü, fakat demokrasinin yaşandığı ülkelerde bunun olmadığını, ancak Latin Amerika ülkelerinde görüldüğünü açıklayan NARLI; 2002'den 2009'a kadar dönemde parlamento üyelerinin gittikçe daha fazla bir biçimde parlamentoda konuşmaya başladığını kaydetti .

 

Narlı'ya göre; askeri vesayetin, Anayasanın 118 inci maddeye dayalı anayasal haklarının varlığı AKP hükümetini ''formel'' olarak engellerken, '' informel'' etkisi de görülmekteydi. Bunlarda, basın toplantısı düzenlemesi, iç meselelerde siyasi konuşma yapması, Genel Kurmay Başkanlığının kendi Web sitesinde açıklamalar olarak görülüyordu. Prof. Dr. NARLI'ya göre: 2005 yılında Genel Kurmay Başkanlığı açıklamalarında azalma görünürken, BÜYÜKANIT döneminde artış kaydediliyor. 2007'de açıklamalarda düşüş izlenirken, BAŞBUĞ döneminde tekrar yükselişe geçiyor. Milli Güvenlik Kurulu görüşmeleri her cuma yapılırken, 2010'dan sonra kaldırılıyor ve 2 ayda bir yapılmaya başlanıyor. İç meseleler konuşulmuyor sadece dış güvenlik meseleleri masaya yatırılıyor. Genel Kurmay Başkanlığının ''informal'' etki mekanizması '' Ergenekon, Balyoz '' gibi davalar yüzünden azalma kaydediyor, ve bu davalar Avrupa Birliği yol haritasında AKP hükümeti için sorun yaratıyor. 2012'de Genel Kurmay Başkanlığı, Kürt Meselesi konusunda bir kaç açıklamada bulunsa da güçlü bir vurgu kuramıyor.

 

 

 

Askeri vesayet- Sivil vesayet ilişkilerinde istihbaratın da önemine değinen Prof. Dr. Nilüfer NARLI, daha önceleri Milli İstihbarat Teşkilatında (MİT) askeri vesayet etkiliyken, demilitarizasyon döneminde daha farklı bir koordinasyon kurulduğunu, askere bilgi veren gelenekten sivil kurumlara istihbarat veren döneme geçildiğini sözlerine ekledi.

 

 

 

''Algı Yönetimi'' ile Türkiye'nin stratejik yönetiminin değiştiğini tekrar vurgulayan Prof. Dr. NARLI, halkın Türk Silahlı Kuvvetlerine olan güvenin % 90 - % 95'ken , şuan % 70'lere inmesinin sebebini Vesayet Yönetiminden ayrılmasına, ve Algı Yönetimiyle bunun değişmesine, kutsal sayılan askerlik görevinin ''Vatan Borcu '' düşüncesinin yerini, ''Vicdani Retçilik'', '' Savaş Karşıtlığı '' gibi düşünceler adı altına sokulması ve değerlerden uzaklaşmaya sebebiyet vermesine bağladı. Milli Güvenlik konuları sadece askeri sorunlarken, daha sonra NGO(Sivil Toplum Kuruluşları), düşünce kuruluşları da  de çözüm üretmeye başladılar. 1999'da ''Milli Güvenlik Kurulu '' bir tabuydu, parlamento bile bunları ele alamıyordu. O dönemde Mesut YILMAZ bu konuları gündeme getirmişti. Prof. Dr. NARLI açıklamalarını şöyle sürdürdü: Stratejik kültürde bizi iç ve dış düşmanlardan sadece asker korur düşüncesi vardı. DAVUTOĞLU' nun '' 0 SORUN '' olgusu, kaldı ki bu zaten ATATÜRK 'ün '' Yurtta sulh , Cihanda sulh'' ilkesidir, yürütülmeye çalışıldı. Bunu '' Yumuşak Güç '' ; ekonomik düzgünlük, Türk dizi sektörü, medya ile AKP desteklendi ta ki Suriye sorununa kadar.'' Suriye Sorunu '' ile bu durum çöktü, Mısırda ki karışıklıkların içinde AKP'nin yer alması ve sorunların çıkmasında paylarının olması ortaya çıkınca AKP'de dengesizlikler baş gösterdi. Prof. Dr. NARLI, Askeri vesayetin kurumsal değişikliklerinden de söz etti. Buna göre, Asker- Sivil koalisyonunda siyasi, kültürel bir ilişki vardı. 2002'de AKP'nin yarattığı yeni oluşan burjuva sınıfı bunun yerini aldı ve söz sahibi oldu. Arjantin, Brezilya da ki tüm elitler askere karşıydı, ama Türkiye'de burjuva ve askerler arasında ittifak vardı. OYAK gibi. Emekli askerler özel şirketlerde çalışıyordu. Bu bağ 2000'li yılların başında çöküyor ve islami kesim ortaya çıkıyor. Daha sonraları son dönemde yolsuzluklar ortaya çıkınca AKP'ye güven azalması ortaya çıkıyor. Prof. Dr. NARLI' nın ifadesine göre, AKP hükümetindeki yolsuzlukların çıkması; "Ergenekon, Balyoz davalarının bir komplo muydu? Orduya bir kumpas mı kuruldu?" sorularını ortaya çıkarttı. Aslında 1960 darbesiyle askeri vesayet başlamış ve 1980'lerde ÖZAL ile birlikte sivilleşmenin ilk adımları atılmıştı. Prof. Dr. NARLI' nın değindiği bir diğer nokta da HUNTINGTON 'un teorisinde objektif kontrol ve sübjektif kontrolün varlığıdır. Objektif kontrolde, sivil vesayet askeri vesayeti kontrol etmelidir. Askeri vesayet sivile saygı gösterir. sübjektif kontrolde ise sivil yönetimin orduyu baskı altına alması da yanlıştır. Herkesin kendi görevini yapması demokratik çerçevede en önemli yaklaşım olmalıdır.

 

 

 

Seminerin sonunda soruları cevaplayan Prof. Dr. Nilüfer NARLI, aşiret sisteminin kırılmasının gerektiğini ifade ederek, aşiret reislerinden millet vekili seçilmesi yerine toprak reformunun gerçekleşmesi, eğitimin düzenlenmesi, üretimin geliştirilmesi ve istihdam alanlarının açılmasının, Türkiye'nin başlıca konusu olması gerektiğini belirterek sözlerini tamamladı.

BİLİMAR olarak başta sayın konuğumuz Prof. Dr. Nilüfer NARLI'ya, seminerin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese ve tüm katılımcılarımıza teşekkürlerimizi sunarız.

Yorum göndermek için lütfen giriş yapın.