03.06.2013
Taksim meydanında bulunan Gezi Parkının yerine yapılması planlanan AVM projesini protesto etmek amacıyla toplanan yaklaşık 30 kişilik çevreci grubun parkta oturma eylemi yaparak, ağaçların sökülmesini engellemeye çalışması üzerine, çevik kuvvet ekipleri eylemcilere karşı güç kullanmaya başladılar. Sadece oturma eylemi yaparak, haklarını savunmaya çalışan bu gruba polisin giderek şiddetini artırıp orantısız güç kullanmaya başlaması, sosyal medyada yankı buldu. Bunun üzerine ‘şiddete hayır’ diyerek destek olmak için, Taksim meydanında toplanılmaya başladı. Meydanda toplanmaya çalışan halka polis engel olmak istedi ve polisin bu engellemelerine karşı topluluk daha çok ayaklandı ve gün geçtikçe sayısı artan bir kalabalık oluştu.
Halkın sosyal medya üzerinden örgütlenerek hareket etmesi, olaylara destek vermesi üzerine il yöneticileri ve ilgili kurumlar bazı açıklamalarda bulunmuş, çok geçmeden yargı da bölgeyle bağlantılı Topçu Kışlası projesini durdurma kararı almıştır. Ancak polisin halka karşı olan tutumu değişmemiş, geri adım atılmamış, olayları sonlandırıcı çözüm yollarına gidilmemiştir. Tüm bunlar yaşanırken hiçbir olayın medyada yer bulmaması, tarafsızlıklarına gölge düşürmüş, sosyal medyanın gücünü de ortaya çıkarmıştır. Tabii sosyal medyanın ulaştığı alan da çok geniş olduğundan birçok yalan yanlış bilgiler ortada dolanmış ve önünü alamayacağımız olaylara, provokasyonlara sebebiyet vermiştir. Olayların ikinci gününde, direnişin maksadı değişmiş, hükümetin otoriter söylem ve politikalarına karşı bir hal almaya başlamıştır. Yaşadığımız bu olay, aslında bir birikmişliğin dışa vurumu ve patlama noktasıdır. Son zamanlarda hükümetin artan hoşgörüsüzlüğü, kendinden olmayana karşı takındığı sert üslubu, insanların düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerinin kısıtlanması, ‘dediğim dedik’ tavrı sonucunda insanlarda oluşan baskı, yeşil desteğin ötesinde hükümet karşıtı eylemlere dönüşmüştür. Bunların üzerine Başbakanın yaptığı açıklamaların, çözüme yönelik olmak yerine, tahrik unsurları içermesi insanların tahammül sınırlarını zorlamış, harekete desteği arttırmıştır.
Gezi Parkı meselesinin siyasi hüviyete bürünmesiyle beraber, provokasyonlar artmış, yanlış yönlendirmeler yapılmaya başlanmış, çeşitli gruplar bu kaos ortamından rant sağlamaya çalışmışlardır. Bu durumdan zararı gören yine eylemciler olmuş, eylemin amacı saptırılmaya çalışılmış, çeşitli ithamlara maruz bırakılmışlardır. Bu durumda, yapılması gereken bir an önce hükümetin geri adım atması, halkın azınlık da olsa isteklerini göz ardı etmemesidir. Daha yumuşak bir üslupla, bu olaylara dur denmesi, polis şiddetine son verilmesidir. Meydanda bulunan eylemciler arasında vandalizme yönelik her türlü davranış engellenmeli, bu tarz olayların içerinde bulunulmaması gerekmektedir.
Genel olarak bakıldığında ülkemizdeki bu direniş, halkın sesi olduğunu, istenildiğinde herkesin tek yürek olabileceğini bizlere göstermiştir. Daha öncesinde yapılan hiçbir eyleme benzemeyen bu eylem, tamamıyla halkın kendi direnişidir. Ne bir siyasi örgüt, ne bir ideoloji, ne bir derin güç, ne bir marjinal yapılanma adı altında toplanılmıştır. Ülkemizin siyasi geçmişine bakıldığında hiçbir zaman bir araya gelemeyecek dediğimiz kitlelerin birleşimi sağlanmış ve herkes tek bir ağızdan, ifade özgürlüğümü savunmuştur. Bu da Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının bir göstergesi olmuş ve yeni bir dönemin başlangıcı olarak tarihe geçmiştir.
Yaşanan bu olaylarda, medyanın; pasifliği, korkaklığı görülmüş ve halk medyaya hali hazırda az olan inancını da tamamıyla yitirmiştir. Halkın sosyal medyadan iletişim sağlayarak birbirine destek olması dünya basınında yer bulabilmiş fakat kendi ülke basınımızda yer bulamamıştır. Dünya basını olayları canlı olarak aktarmış, Avrupa ve Amerika’dan birçok destek görülmüştür. Yabancı basında, halkın bu direnişi, geçtiğimiz yıllarda yaşanan Arap Baharıyla özdeştirilmiş, halkın maruz bırakıldığı şiddetin bir an önce sona erdirilmesi için çağrılar yapılmıştır. Bizler de halk olarak üzerimize düşen görevi yerine getirerek, olayların büyümesini engellemeli, provokatör grupları deşifre etmeli, sağduyulu bir şekilde hareket ederek, yaşanabilecek herhangi bir şiddet olayına sebebiyet vermemeli, dayanışma içinde eylemin maksadını aşmasına izin vermemeliyiz. Düşünce ve ifade özgürlüklerinin kısıtlanmaması, doğanın ‘şehirleşme’ adı altında yok edilmemesi, birilerinin rant sahibi olabilmesi için canı yakılan azınlıklar meydana gelmemesi amacıyla mücadeleyi sürdürmeli, sürdüren halka destek olmalıyız.
Tuğçe Nur ÖZTUNCA