Bilimar

Hakkımızda

Bilimsel Araştırmalar ve Stratejik Analizler Merkezi (Bilimar), Türkiye’nin karşılaştığı; siyasi, sosyal, ekonomik Devamı...

HİZMETLERİMİZ

Günlük siyasi ve sosyal gelişmelerin yanı sıra orta ve uzun vadeli yaklaşım gerektiren konularla ilgili kapsamlı Devamı...

VİZYON

Türk bilim hayatına özellikle sosyal bilimler alanında katkıda bulunmak, Türkiye'nin bilimsel çalışmalarda Devamı...

HEDEFLER

1 Haziran 2012 yılında kurulan merkezin ağırlıklı olarak hedefi; uygulanan ya da uygulanması gereken Devamı...

TÜRKLERLE KÜRTLERİN BİRLİKTELİĞİ

20.03.2013

Başbakan Erdoğan Çanakkale Deniz Zaferi’nin 98. Yılı törenlerinde yaptığı konuşmada “Bizim millet anlayışımız Çanakkale Savaşıdır” diyerek farklı etnik grupların ülke mücadelesine katkıda bulunduğuna gönderme yaptı ve böylelikle Kürt meselesinin geldiği nokta itibariyle kendince bir yorum yapmış oldu.

Konuyu Kürt meselesine indirgersek; aslında Kürtlerle Türkler Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda beraber savaştılar argümanı cumhuriyetin politik bir söylemi. Aramızda ayrı gayrı yok anlamında üretilmiş ama sayısal bir dayanağı yok. Her iki savaşta da güneydoğudan gelip de şehit olanların çoğunluğu Gaziantep bölgesinden. Osmanlıların son dönemleri ve Kurtuluş savaşında sürekli olarak Kürt isyanları ile de mücadele edildiği için hem Osmanlı yönetimi hem de TBMM hükümeti o konuda hassas davranmış sanki. Gerçi Mustafa Kemal ve arkadaşları Kurtuluş Savaşını başlattıklarında Kürtleri yanlarında görmek istiyorlardı bu doğru. Hatta kurdukları Heyeti Temsiliye’de yer almalarını da sağladı. Yetinmedi, kongrelerden sonra Kürt aşiret reislerine mektup da yazdı. Yani gerçekten de birlikte düşmana karşı savaşmak arzusu ortaya koydu. Ama ne yazık ki beklediği karşılığı bulamadı. Özellikle Sevr antlaşmasının Kürtlere özerklik verdiğini de hesaba katarsak bu antlaşmaya karşı yapılmış bir mücadeleye Kürtlerin siyasal ileri gelenlerinin destek olması da pek akla yakın değil zaten. Tekalifi milliyeler ve İstiklal Mahkemelerinin zoru ile gelmiş olanlar vardır belki ama isyanları saymazsak bu mekanizmalar o bölgede kurtuluş savaşı sırasında çok kullanılmadı.

 

Kürtlerle Türkler arasındaki entegrasyonu sağlayan iki unsur var: din ve evlilikler. Zaten ikincisi de birinciye dayanıyor. Farklı dinden olanlarla evlilik ne Osmanlı döneminde ne de cumhuriyet döneminde pek sıcak bakılan bir konu olmadığı için aynı dine mensup toplulukların birbiriyle evlilik yoluyla entegrasyon kurmaları daha kolay. Öyle ki bu evlilikler aracılığı ile Türkleşen Kürt aşiretleri Kürtleşen Türk aşiretleri var. Annesi Türk babası Kürt ya da tersi o kadar çok kişi var ki bunları hangi etnik unsurdan sayacağız bu belli değil. Bir de cumhuriyetin entegrasyon politikası var ki o daha da birleştirmeyi amaçlamış. Gerçi bazı aklı evveller bunu asimilasyon diye nitelendiriyorlar ki bunlar asimilasyon görmemişler anlaşılan. Resmi dilin ve eğitim dilinin tek olması asimilasyon değildir. Neticede ortak bir söylem geliştirmek zorundasınız. 12 Eylül döneminde konmuş Kürtçe konuşma yasağı gibi uygulanması mümkün olmayan yanlışlıkları bunun dışında tutuyorum tabii ki ama bazı politikaları da ulus inşasının mecburiyeti şeklinde algılamak da fayda var. Bunlar diğer Avrupa devletlerinin uygulamalarından pek farklı değil. Yerleşim yerlerinin adlarını değiştirmek de buna dahil. Neticede bu, egemenlikle ilgili bir kavramdır ve egemen olanın isim dikte etmesi son derece normaldir. Yoksa aynı mantıkla İstanbul'un Konstantinopolis olarak kalması lazımdı. Üstelik bu isim değiştirme politikası enteresandır cumhuriyetin ilk yıllarına ve konsolidasyon dediğimiz 30'lu yıllara ait bir politika da değil. Ağırlıklı olarak Enver Paşa ve Menderes'in başbakanlığı dönemine aittir. Yani iktidar partisinin, devamıyız diye sürekli olarak terennüm ettiği Demokrat Parti dönemine. Ama özel hayata müdahale, çocuk isimlerine izin verilmemesi gibi bir durum söz konusu değil. İnsan isimlerinin zorla değiştirildiği Bulgaristan'daki Jivkov dönemini bizim asimilasyon tantanacılarına hatırlatmak isterim esas asimilasyonunun ağa babası budur diye. Tabii entegrasyonu sağlayan bir diğer unsur da ülkenin ekonomik gelişimine paralel olarak göçün artmasıdır. Kürtlerin önemli bir bölümü batıda yaşıyor. Batıdaki yaşama entegre olanlarda da beraber yaşama açısından bir sorun yok. Zaten bugün ayrılıkçı hareketi destekleyen % 5.8'in içerisinde batıdaki yaşama entegre olamamış varoş kitle de önemli bir yer tutuyor. Esnaflıkla, sanayi ile ticaretle uğraşanlar arasında da ayrılıkçılık veya teröre destek yok kadar az. Çünkü bunlar entegrasyondan ekmek yiyen insanlar. Bundan faydalanamayan işsizler, varoşlar ile buna o kadar çok ihtiyaç duymayan avukat gibi meslek gruplarında ise bölücü fikirler çok daha egemen. BDP'nin ileri gelenlerinin hemen hemen tamamının avukat olması pek tesadüf olmasa gerek. Siyasi hak arama ve bunla ilgili davalarda daha çok ekmek var anlaşılan.

Netice itibariyle Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı sırasında eksik olan birliktelik cumhuriyet döneminde nispeten sağlanmış. 30 yıla yaklaşan bir ayrılıkçı teröre rağmen siyasi destekçilerinin oranı yüzde beş ile altı arasında dolanıyor yıllardır. Onun dışındakiler ise kendisini bu ülkenin ve bu milletin bir ferdi sayıyor ve bunlar arasında Kürtler de var. Dolayısıyla omuz omuza savaşmıştık gibi bir söyleme de ihtiyaç yok. Rakamlar şimdi daha bir birlikteyiz diyor gibi.

GİRAY ERGİN

Yorum göndermek için lütfen giriş yapın.