25.03.2013
"Özür ifadesi yerine, üzüntü beyanını gönderdiler. 'Hayır olmaz, kesinlikle apology olacak' dedik." Recep Tayyip Erdoğan, Fikret Bila ile yaptığı ve Milliyet gazetesinde dün yayınlanan röportajında böyle diyordu. Yaklaşık üç yıl önce İsrail askerlerinin, Gazze’ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine yaptıkları saldırı neticesinde 9 Türk vatandaşı öldürülmüş ve bu acı olay İsrail ile Türkiye’nin siyasi ilişkilerini problemli bir hale getirmişti.
Bu olay karşısında Türkiye; 1. İsrail Devleti tarafından resmen özür dilenmesi 2. Ölenlerin yakınlarına tazminat ödenmesi 3. İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukanın kaldırılması şartlarının yerine getirilmesi sonucunda ilişkilerin normale dönebileceği açıklamasında bulunmuş, gelişmelerin arzu edilen şekilde cereyan etmemesi üzerine büyükelçiliklerin karşılıklı olarak geri çekilmesi ve Türk mahkemelerinde, saldırıyı gerçekleştiren İsrail askerleri ve İsrail hükümeti aleyhinde dava açılması ile sorun yeni boyutlar kazanarak devam etmişti. ABD Başkanı Obama’nın İsrail ziyareti esnasında Türkiye ile İsrail konuyu tekrar ele aldılar ve İsrail Başbakanı Netenyahu’nun telefon yoluyla da olsa özürü alındı ve tazminat talepleri de İsrail tarafından kabul edildi. Türkiye bu yaklaşımı olumlu buldu ve İsrail’in özrünü kabul ettiğini beyan etti.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, Türkiye ile İsrail sonunda mutabık bir noktaya gelmiş olmaları, önemli bir gelişme olmakla birlikte aslında yumuşayan tarafın Türkiye olduğunu göstermektedir. Zira Türkiye ve İsrail, Mavi Marmara özrü ve tazminatı konusunda ilk kez anlaşmıyorlar. İki ülke 2011 yılında yaptıkları müzakereler neticesinde ortaya çıkan taslak belgede yine bu “apology” ifadesi yer alıyordu. Türk tarafının bu taslakta şerh koyduğu tek konu hadisenin tarifiydi, yani taslak metnin başında bulunan “Mavi Marmara’daki ölüm ve yaralanmaların taammüden meydana gelmediği” ifadesiydi. Türkiye ise tam tersini, yani aktivistlerin İsrail askerleri tarafından hata sonucu değil, kasten öldürüldüğünü söylüyordu. Erdoğan ve Netanyahu arasındaki telefon görüşmesinin yapıldığı 22 Mart 2013 tarihi itibarı ile anlaşılan o ki Türkiye, Mavi Marmara’daki ölümlerin kasten değil de bir operasyon hatası sonucu gerçekleştiği şeklindeki İsrail izahını, İsrail’in özrüyle birlikte zımnen kabul etmiş bulunuyor.[1] Abluka şartı ile ilgili ifade her iki tarafta da ciddi bir şekilde dillendirilmediğine göre Türk tarafı o konuda da geri atmış durumda.
Yaşanan gelişmeleri Obama’nın İsrail’e gelişinden, geçen hafta bizi hayli meşgul eden Abdullah Öcalan’ın, PKK’nın silahlı teröristlerin sınır dışına çıkması yönündeki Nevruz çağrısından ve tabii ki Suriye meselesinden ayırmamız mümkün değil. ABD bölgedeki iki önemli müttefikinin siyaseten çatışma halinde olmasını haliyle istemiyor. Özellikle Suriyede’ki olayların şiddetlenmesi, Esad’ın henüz görevini terk etmemiş olması, İran ve Rusya ile beraber bölgede nüfuz mücadelesi yapmak zorunda kalması gibi nedenler ABD’yi Türk ve İsrailli müttefiklerinin desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymasına neden oluyor. Esad sonrası dönemdeki belirsizlik Suriye meselesinin esastan çözülmesinde en büyük engel. Başta ABD olmak üzere batı, Esad sonrasında ülkenin aynı Mısır’da olduğu gibi Müslüman Kardeşlerin eline geçmesini istemiyor.[2] Onun yerine üçe bölünmüş bir Suriye daha ehveni şer. Böyle bir durum zaten Suriye’nin kuzeyinde fiilen etkinliğini kurmuş olan PKK’nın Suriye kolu PYD’nin daha da etkinleşmesi ve İsrail’in de Arap kökenli bir sınır komşusunun daha da zayıflaması demek. İsrail’in bölgedeki Arap olmayan unsurlardan İran ile ihtilaflı olduğunu hesaba kattığımızda bu mahiyetteki diğer unsurlar yani Türkiye ve Kürtler daha bir önem kazanıyor. Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunu peşmergelerin eğitimini üstlenmek de dahil olmak üzere destekleyen İsrail aynı desteği Suriye’nin kuzeyinden de esirgemeyecektir kuşkusuz. Bu denklemde tek bir sorun kalıyor; Türkiye’nin terör meselesi. Terör ile mücadele eden bir Türkiye’nin Kuzey Irak’tan sonra bir de Suriye’nin kuzeyinde ikinci bir cephe gerisi oluşmasından rahatsızlık duymaması mümkün değil. Suriye ile çıkarılan tezkere de zaten bu oluşumu engelleme amacını taşıyordu. Dolayısıyla ancak terör ateşi bir nebze sönmüş bir Türkiye bu denklemde daha esnek bir tavır alabilirdi ve nitekim Türkiye’de Abdullah Öcalan ile yeniden müzakere masasına oturmak suretiyle bu esnekliği gösterdi. Tabii Türkiye’nin bu tavrının arkasında ağırlıklı olarak iç politik saikler de rol oynuyordu ama buna “Mücadeleden Müzakereye Kürt Meselesi ve Terör” başlıklı yazımızda ayrıntıları ile yer verdiğimiz için ayrıca burada değinmeyeceğiz.[3]
Türkiye, Suriye meselesine haddinden fazla angaje olmuş bir durumda ve bunun çözümü için batının ve özellikle ABD’nin desteğine oldukça ihtiyacı var. Bunun yolu da bir şekilde İsrail ile ittifaktan ya da en azından sürtüşmemekten geçiyor. Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler temelli politikasının iflas etmesi pahasına üstelik. Kuzey Irak ile önEmli ekonomik ilişkileri olan, bu yüzden Irak merkezi yönetimi ile anlaşmazlığa düşen ve hatta bu konuda ABD’den fırça bile yiyen Türkiye, belki de “Kürt Kardeşleri”ne biraz daha fazla bel bağlamış durumda.
Netice itibariyle gidişat İsrail’in Arap komşularıyla çevrili bir şekilde sıkıştığı coğrafyadan çıkıp, daha rahat bir hareket alanı bulabileceği jeo- stratejik bir konuma doğru evrilmesi şeklinde seyrediyor. Ortadoğu’nun petrolüne, Türkiye’nin ise suyuna ihtiyacı var. Suriye’nin kuzeyi ise onun için bir çıkış kapısı adeta. Bu durumda özür dilemesin de ne yapsın! Apo’ya da ihtiyacı var, apology’ye de.
Giray ERGİN
[1] Kadri Gürsel, “Asıl başarı, İsrail’in özrünü kabul etmektir” Milliyet Gazetesi, 25.03.2013, http://dunya.milliyet.com.tr/asil-basari-israil-in-ozrunu-kabul-etmektir/dunya/dunyayazardetay/25.03.2013/1684695/default.htm
[2] Giray ERGİN, “Suriye’nin Uçağımızı Düşürmesi”, http://www.bilimar.com/tr/dis-politika-ve-ulusal-guvenlik/kuzey-afrika-orta-dogu-ve-basra-korfezi/101-suriye-nin-ucagimizi-dusurmesi.html
[3] http://www.bilimar.com/tr/dis-politika-ve-ulusal-guvenlik/terorle-mucadele-ve-ic-guvenlik/141-muecadeleden-muezakereye-kuert-meselesi-ve-teroer.html